Bankacılık sektörünü dış sermayeye açtığınızda üzerinde pek durulmayan iki risk daha sonra ortaya çıkar.
Birincisi, “event risk” diye adlandırılan, banka hisselerinin daha düşük kredi notuna sahip kiÅŸilere satılmasıdır.
İkincisi ise, banka hisselerini satın alanların şu ya da bu nedenle zora düşmesi durumunda ellerindeki payları süratle satma gereğinden doğan risktir.
Bu iki riskin başlangıçta iyi hesap edilmesi ve ilgili ülkelerin denetim kurumlarının görüşü de alınarak izinlerine konulması gerekir.
UYGULAMA BAÅžKA…
Ne yazık ki uygulamada bu böyle olmaz. İş aceleye gelir. Daha sonra yumurta kapıya dayanınca çözüm aranır.
Son olarak Citigroup’ un Akbank’taki hisse senetlerini satma isteÄŸini ilan etmesi de buna benziyor.
Citigroup, 2006 yılında stratejik ortak olarak girdiÄŸi Akbank’taki yüzde 20 oranındaki payını yüzde 10 seviyesine düşüreceÄŸini açıklayınca, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) yetkilileri tepkide bulundu.
Biliyorsunuz, Citigroup’un bankası olan Citibank ABD yetkililerinin geçenlerde yaptığı stres testinden geçemedi. Sermaye yeterliliÄŸinin azlığı bu testten geçmesini engelledi. Büyük bir olasılıkla Akbank’taki hisselerin satış kararı da bu nedenle alındı.
Buna söylenecek bir söz olamaz.
BDDK’NIN STRATEJÄ° DEĞİŞTÄ°RMESÄ° GEREK
Ancak burada zor duruma düşen bir başka kurum da BDDK.
BDDK “Kısa vadeli nitelikte ve perde arkasında kim olduÄŸunu bilmediÄŸim satışlara izin vermem” diyor.
Uluslararası finans sisteminin derinliÄŸinin ve karmaşıklığının bu gerekçeyi haklı çıkarma konusunda BDDK’ya yardımcı olacağını sanıyorum.
Her ÅŸeyden önce kısa vadeli yatırımcının kim olduÄŸunun tespiti zordur. Bir hedge fon Akbank’ ın hisse senetlerini satın alsa BDDK bu satışa “Hayır”mı diyecektir?
Öte yandan küresel kriz sırasında yara almamış uluslararası banka ya da finans kurumlarını bulmak oldukça güçtür.
Yapılacak olan Türk bankacılık sisteminin yapısı da dikkate alınarak bu tür devirlerde strateji değiştirmektir. Örneğin yüzde 49 ve altındaki orandaki banka hisse satışlarına karışmamanın ve hisseleri devralan kuruluşu daha sonra sıkı bir biçimde kontrol etmenin daha doğru bir yaklaşım olacağını sanıyorum.
Alternatif bir yol da satışı yapacak kurum ve ilgili ülke yetkilileriyle derhal temasa geçip süreci beraber takip etmektir.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.