Yeni Sermaye Piyasası Kanunu taslağı yayınlandıktan sonra daha ‘ateşlenen’ eski bir tartışma bu. Dünyanın en değerli şirketi haline gelen Apple’ın 1998 yılından sonra ilk kez temettü dağıtması bu tartışmayı daha da alevlendirdi. Teknik olarak bakıldığında, kâr eden bir şirketin, elde ettiği kârdan ortaklarına payları oranında kâr dağıtması “normal” kabul edilen bir durum.
Yatırımın mevduatta değerlendiren için gelir faizdir. Yatırımını hisse senedine yatıranlar için ise kazanç ikiye ayrılıyor. İlki “değer artış kazancı” diğeri ise “kâr payıdır (temettü) ”. Enflasyonun yüksek olduğu yıllarda borsada hisse senedi yatırımı yapanlar genellikle kâr payı yerine “bedelsiz” hisse senedi aldılar, biraz da almak zorunda kaldılar. Zira yüksek ve de değişken fonlama maliyetleri ile karşı karşıya kalan şirketler kâr payı dağıtmak yerine, kârlarını sermayeye eklemeyi tercih ettiler. Bakıldığında bu durum şirketin sermayesini güçlendirirken, şirketin değerini de arttıran bir unsurdu. Bunun etkilerini; teorik olarak; hisse senedi fiyatına yansıması, yani yatırımcının değer artış kazancı elde etmesi beklenir. Şirket iyi yönetilirse, artan sermaye şirketin performansını arttıracak, iyi yönetilmezse bu durum piyasalarca fiyatlanacak ve şirket değer kaybedecektir.
Yeni kanun taslağı sermaye piyasası uzmanları arasında tartışılırken şirketlerin temettü ödemelerinin “zorunlu hale” getirilmesi öneriliyor. Hisse senedi yatırımcılarının yatırımlarının karşılığını her yıl alabilmeleri için (ABD’de çeyrekler bazında da ödenebiliyor!) böyle bir yöntem izlenmesinin borsaya ilgiyi arttıracağı, geçmişteki kötü anıları sileceği varsayılıyor. Şirketlerin kâr payı dağıtımına zorlanması hatalı olacaktır. Neden derseniz şirketlerin kârları her zaman nakit olarak kasaya girmemiş olabilir. Böyle bir zorunluluk getirilmesi şirketlerin fon akışına ek bir yük ve hatta ek bir finansman ihtiyacı doğurabilecek. Nakit olmayan kârların, nakit olarak ödenebilmesi için şirket borçlanmak, bu borçlanmaya karşın faiz ödemek zorunda kalacak. Bu durumun da şirketin ilerideki döenmlerdeki kâr performansını olumsuz etkileyebilecektir.
Yeni SPK kanunu bu konuda bir zorunluluk getirmiyor. Yeni taslağın 19. Maddesinin 1. Bendinde “Halka açık ortaklıklar, kârlarını genel kurulları tarafından belirlenecek kâr dağıtım politikaları çerçevesinde ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak dağıtırlar. Şu kadar ki, Kurul halka açık ortaklıkların kâr dağıtımı konusunda ortaklık veya sektör bazında farklı esaslar belirleyebilir.” deniyor. Zorunlu temettü yok, ancak Kurul bazı sektörlerdeki halka açık şirketler için; diyelim ki bankacılık; kalıcı ya da geçici farklı esaslar belirleyebiliyor.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.