Raskolnikov, işlediği cinayetin başlangıçta bir suç olduğuna tam olarak inanmasa da zaman onu, bunun bir suç olduğunu önce kendisine sonra da polise itiraf etmeye kadar götürür. Dostoyevski’ye göre vicdanı, insanın beynini rahat bırakmaz. İnsan bir suç işlemişse bunu sonsuza kadar inkâr etmeyi sürdüremez, sonunda vicdanının sesine teslim olur. Ve adalet sistemi suçun arkasındaki olayları dikkate alsa da cezayı uygular.
Biz bunu tersine çevirmeyi başardık. Üstelik iki yönlü olarak başardık. Suçsuz olanları suçlu gibi göstermeyi ve tutuklu tutmayı, suçlu olanları ise zaman aşımından salıvermeyi başardık. Çünkü aradığımız şey yalnızca suç ve suçlu değil.
Modern ceza hukuku yaklaşımı, cezayı vermeden önce suçun, suçlu tarafından hangi güdülerle işlendiğine bakar. Buna göre cezanın en alt limitle en üst limit arasında nerede yer alacağını belirler. Bizde durum farklı, biz suçlunun arkasında kim olduğuna bakıyoruz. Eğer suçlunun arkasında olanlar bizdense suçluyu kurtarmanın yollarını arıyoruz. Eğer suçun ve suçlunun arkasında olanlar bizden değilse o zaman suçlu cezasını çekiyor.
Bu uygulamada itirafın önemi yok. Önemli olan kimlerden olduğunuz. Yani eğer Raskolnikov bizden birisi olsa zaman aşımıyla kurtulurdu ceza yemekten.
Bizim durumumuza bakınca Raskolnikov ne kadar saf, ne kadar masum görünüyor göze. Oysa önce bizden biri olmayı seçse, sonra işleseydi cinayetlerini ve eğer vicdanını bastırmayı da becerebilseydi, sürgünlere gitmesine hiç gerek kalmazdı. Biraz mahkeme falan ardından zaman aşımıyla serbest kalırdı.
1692 yılında, Amerika’da Salem kentinde birkaç küçük kızın bazı kadınları cadılıkla suçlaması üzerine inanılmaz bir insan avı başladı. Kentte yaşayan birçok kişi cadılıkla suçlandı, yakalandı, hapse atıldı ve işkencelerle öldürüldü.
Senatör McCarthy önderliğinde örgütlenen gruplar Amerika’da 1950’lerde aykırı görüşlü herkesi düşüncelerinden dolayı komünistlikle suçlayarak yıldırdılar. Toplum adeta cinnet geçirerek bir komünizm fobisine tutuldu. Bizden olmayan herkes komünist olarak görüldü. Bu davranış tarzı sonradan McCarthy’cilik olarak adlandırıldı.
Arthur Miller Salem cadılığı olayını kendi döneminin McCarthy’ciliğine uyarlayarak ünlü Cadı Kazanı oyununu yazdı.
Yönetim de başka güçler de, tarihte pek çok örneği görüldüğü gibi, zaman içinde bizden olanlar ve olmayanlar ayrımları yapabilir. Önemli olan yargının ne yapacağıdır. Yargı, eğer yönetimin izinden giderek bizden olanlar ve olmayanlar ayrımına göre karar almaya başlamışsa o zaman yapacak bir şey kalmamış demektir.
İnsan, eğer başkalarına yapılan haksızlıklara baş kaldıramıyorsa kendisine yapılan haksızlıklara da baş eğmek zorunda kalır.
İktidara gelen kafasına göre takılacak demmeki.
Referandum da Evet diyenlere ithaf olunur…