BONUS!
Her şeyde olduğu gibi ekonomik yaşamımızda ki uygulamaları da çok çabuk benimseyip içselleştiriyoruz. Örnek mi? Bonus!
Ne demek Bonus?
İngilizce bir sözcük eş anlamı da Premium
Bizim dilde ise ikramiye, kazanmalık, prim, kar payı ve zam olarak yer alıyor.
Görüldüğü ve uygulandığı gibi aslı ve eş anlamlısının da bizim dilimizde yer edişi aynı. İçlerinde en güzeli ise kazanımlık!
Öz Türkçe, hem de kolayca anlaşılıyor. Ama her nedense bonus sözcüğü dilimize pelesenk olmakla kalmadı, günlük yaşantımıza, mizahımıza hatta siyasetimize bile doğrudan giriş yaptı. İnsanlar her zaman, ödedikleri bedellerin üstünde kendilerine bir kazanım ya da geri ödeme yapıldığında sevinirler ve bu sevinmeyi de her kes aynı oranda da paylaşmak ister. İnsanın yaradılış özelliği (naturası) böyledir. İşte bu nedenledir ki tüm alış verilerde boy, boy bonus reklamlarını görüyor ve doğal olarak da bonusların peşine takılmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.
Bonusu bireysel olarak algıladığımız için, salt kendi kazanımlarımızı toplayıp, çıkarıp seviniyor, oradan, oraya alış veriş yapmak için koşturup duruyoruz. Elbette harcayacak birikimi ve ileri borçlanmaları ödeyecek geliri olanlar!
Diğerleri için bonus bir çözüm olmadığı gibi, birde zam olarak onların sırtına yükleniyor. Nasıl mı? Açıklayalım;
En yaygın şekli ile akaryakıtı örnek alalım. Birçok banka belirli oranda akaryakıt alana, genelde yüzde ona varan bir kazanımlık (bonus) ödüyor. Diyelim ki 400 litre benzin aldınız, son zamlara göre, benzin litre fiyatı 4,53TL oldu. 400 / 4.53= 88,3 litre benzin ediyor. Geriye 40TL indirim aldığınıza göre, siz litresini 360 / 88,3=4.08TL’e almış ve 4,53-4,08= litre başına 45Krş. Kazanmış oluyorsunuz! Yemede yanında yat diye buna denir işte.
Öyle ya, daha üç, beş kuruş zam yapıldığında, tüm ekonomi kanalları ve medya, haberi manşet yaparken, litre başına 45Krş. İndirimin gözden kaçması ve hiç gündeme gelmemesi, ne kadar ilginç değil mi? Diğer bir ilginç yanı ise bu kazanmalıkların (bonus), her nedense küçük tüketiciye yansımaması.
Tıpkı küçük yatırımcılara yapıldığı gibi(!) oysa 100 TL benzin alanda aynı bonusdan neden yararlanmasın? Hem de ithal bir ürünü, daha az, özenli tükettiği ve cari açığa daha çok katkı yaptığı için daha da çok bonuslandırılması gerekmez mi?
‘’Aslında batı ve gelişmiş ekonomilerde bu tutumlu davranışlar, daha çok öne çıkarılır ve desteklenir ki bilinçli ekonomik yurttaşlar yaratılabilsin. Bizde ise tam tersi, tüketim ne kadar artarsa ödüllerde o kadar çoğalıyor. Tıpkı zamanında vergi vermeyen, askerlik yapmayan, hazine arazilerini haksız yere gasp edenler ve daha benzeri bir sürü olaylarda çözüm adı altında yapılan bir nevi ödüllendirmeler gibi!’’
Bu tür kampanyaları da belirli sürelere bağlı olarak görmemek gerek. Zira biri biterken diğeri başlıyor ve nerede ise yıl boyu devam ediyor. Çünkü EPDK ne zaman zam yapsa, dolaylı olarak tüketim azalıyor, buna paralel olarak da kampanyalar peşi sıra başlıyor.
Liberal ekonomiyi benimsemiş ve çoğu bankalarını yabacıya satmış, petrol rafine ve dağıtım hatta, arama şirketlerinin tamamını özelleştirmiş bir ülke olarak, bu tür davranışları eleştirmeye elbette hakkımız yok. Ülke ekonomisi tasarrufu gerektirse de, bu tasarrufu desteklemek için vergiler artırılsa da, piyasa oyuncuları sizi tam tersi ve daha fazla harcamaya yönlendirebiliyorlar. Hem de bu yönlendirmelerde hiçte adil davranmıyorlar! Gelir düzeyi yüksek olanlar, 45 kuruş indirimi litre başına alırken, mütevazi bir arabası olan alt gelir gurupları, tüm zamları üstleniyorlar. Buna da liberal ekonomi kılıfı giydirilerek, vatandaşa yutturulmaya çalışılıyor. Üstelik bu olanakları sağlayan banka ve işletmeler, hizmet adı altında kredi kartları ve bağlı vadesiz hesap işletim ücretlerini, herkesten aynı alıyor hatta, hatırlı müşterilerine çok daha anlayış gösteriyorlar. Elbette bu bir örnekleme, buna benzer uygulamalar tüm sektörlerde ve ekonomik yaşamın içinde yaygın bir şekilde yer alıyor.
Tüm bu üretilen çözümler, sözde serbest piyasa ekonomisi adı altında sergilense de, alt gelir gruplarına, özelliklede garip guruba ya, ulaşım, gıda gibi temel giderlerine, tam anlamı ile sırtına yükleniyor.
Sözün özü;
‘’Temel ihtiyaç ürünleri, gelir dağılımın tam aksi, bonuslarla ödüllendiriliyor ve bu bonuslar, yüksek gelirlilerin tüketimini daha da ucuzlatıyor, dar gelirlilerinkini artırıyorsa, bu davranışların sonucunda, ‘istenmeyen toplumsal olayları ve elbette toplumsal bonuslarınıda’ beraberinde getireceğini hiç ama hiç aklımızdan çıkarmamamız gerekir.’’