Ekonomi politikaları ekonominin temel dengesini ne denli etkiliyor? Örneğin, para politikasının duruşu, sıkı ya da gevşek, ekonomik büyümenin düşmesini ya da hızlanmasını sağlayabiliyor mu? Maliye politikasının sıkılığı ya da gevşekliği ekonomik büyümede ne denli etken?
Ekonomik büyüme ve enflasyon konularını ele alalım. Uzun yıllardır değişmeyen bir olgu var: Türkiye ekonomisi yurtdışından kaynak bulduğu sürece büyüyor. Dış kaynak yeterince gelmediğinde ekonomik büyüme düşüyor. Geçmişte elde edilen dış kaynakları geri ödemek zorunda kaldığımızda ekonomi küçülüyor. Buna para ya da maliye politikalarının yapabileceği hiçbir şey yok. En iyimser yaklaşımla bu eğilimi değiştirmeye yönelik olarak ekonomi politikalarının yapabilecekleri yok denecek kadar sınırlı.
Enflasyonda da benzer bir olgu söz konusu: Döviz kurları istikrarlı gittiği sürece uygulamadaki para politikası yüzde 6-8 arası bir enflasyon yaratıyor. Döviz kurları fırladığında ise enflasyon çift haneli olabiliyor. Alkollü içecekler, tütün mamulleri ve akaryakıt üzerinden alınan dolaylı vergiler artırılınca da enflasyon fırlayabiliyor. Uygulamadaki para politikası bu eğilimin farklı olabilmesine yönelik olarak etkinliği yok denecek kadar sınırlı.
Bu iki olgudan doğal olarak şu sonuç çıkıyor:
Türkiye ekonomisinin göreli olarak düşük enflasyon içinde tatminkâr bir büyüme gerçekleştirebilmesi için döviz kurlarının istikrar içinde, dış kaynak girişinin de bol olması gerekiyor. Yani, iki alanda da Türkiye ekonomisi dışa bağlı.
DIÅžA BAÄžIMLILIÄžIN UNSURLARI
Dışa bağımlılık birçok açıdan söz konusu. Birincisi, Türkiye’de üretim dışa baÄŸlı. Ä°hraç ettiÄŸimiz malların üretiminin önemli bir bölümünde dahi dışa bağımlıyız. Dolayısıyla, döviz kurları üretimde önemli bir maliyet unsuru. Ãœretimi artırmak ithalatı artırmak anlamına geliyor.
Dışa bağımlılığın ikinci ayağı tatminkâr düzeyde bir ekonomik büyümeyi gerçekleÅŸtirebilmek için gerekli tasarrufu yapamıyor olmamız. Yurtiçindeki tasarrufların yetersiz kalması ekonomik büyüme için Türkiye’yi yabancı tasarruflara mahkûm ediyor. Yabancı tasarrufları ithal edebilmek için yurtdışındaki yatırımcıların risk iÅŸtahına endeksleniyoruz. Yabancı yatırımcılara hem faizler hem de kurlar yoluyla belli bir prim ödemek zorunda kalıyoruz.
Dışa bağımlılığın üçüncü ayağı “para ikamesi” denen olgu. Para ikamesi yerli para yanında yabancı paraların da aynı imtiyazlarla aynı piyasada iÅŸ görmesi olarak tanımlanabilir. Türkiye’de toplam mevduatın yaklaşık üçte biri döviz üzerinden olan mevduatlar. Döviz kredisi alabilmek için döviz kazanmak zorunluluÄŸu büyük ölçüde kalktı. Böyle bir sistemde yerli para cinsinden çalışan para politikası etkinliÄŸini yitiriyor. Para politikası sıkıştırılabiliyor, ama aynı anda döviz arzı bollaÅŸtırılmış oluyor. Ya da bunun tam tersi oluyor. Toplamda, para politikası oldukça etkisiz kalabiliyor.
SORUN KÜRESELLEŞME DEĞİL
Dışa bağımlılığın kaynağı olarak küreselleşme gösterilebilir. Bu sav bir ölçüde doğru. Özellikle üretimin küreselleşmesiyle, yurtiçindeki üretimin ithalata bağımlı olması çok yadırganmamalı. Teşvik politikası ne denli yerli malı üretiminin yerli malı kaynaklarla gerçekleşmesini özendirse de, küreselleşmenin geldiği noktada bu alanda teşvik politikasının başarılı olma olasılığı çok az. Maliyeti faydasından daha fazla. Ama, yurtiçindeki tasarruf eksiği ile para ikamesinin küreselleşme ile pek bir alakası yok.
Bu iki konu da Türkiye’nin üzerinde kafa yorup çözüm bulması gereken konular. Bu konuların üzerine gitmediÄŸimiz takdirde, Türkiye ekonomisi yurtdışından gelen rüzgârlarla bir o tarafa bir bu tarafa salınmaya devam eder. Dışa bağımlılık da böyle bir ÅŸey.