Geçen hafta Avrupa’nın 25 ülke liderinin katıldığı toplantı, bugüne kadar yapılanların belki en az stresli olanıydı.
Atılan adımların olumlu sonuç vermeye başlamasının böyle bir havayı yarattığı kuşkusuz. Bazı kırılganlık noktalarının ve risklerin hâlâ ortada bulunmasına karşın oluşan bu atmosfer, liderleri başka konular üzerine odaklaşmaya zorladı.
Bunların başında da büyüme sorunu geliyordu.
Siyasetçilerin ve piyasaların buluştukları nadir ortak noktalardan birisinin ekonomik büyümenin yararları olduğu kuşkusuz. Büyüme gerçekleşince siyasetçinin oyu artıyor, piyasaların morali düzeliyor.
AVRUPA: BÜYÜME ÖZÜRLÜSÜ
Ne yazık ki büyüme özürlüsü konumuna giren Avrupa’nın önümüzdeki iki yılda beklenen performansı hiç de iyi görünmüyor.
IMF’nin G-20’ler için hazırladığı son raporda 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla yüzde 1.9 ve 1.6 oranında büyüyen Euro Bölgesinin, 2012 yılında yüzde 0.5 oranında daralacağı bekleniyor. 2013 yılı için konulan rakam ise yüzde 0.8.
Bu oranlar gerçekleÅŸirse Euro Bölgesi’ndeki siyasetçilerin iÅŸin içinden çıkması çok zor. Ä°ktidarı bir baÅŸka partiye devredecekleri kesin.
Bunun için “ne pahasına olursa olsun büyüyelim” diyorlar. Diyorlar da nasıl olacağını söyleyen yok.
Geleneksel makroekonomik politikalarla bu amaca kısa dönemde ulaşmanın birçok güçlüğü var.
■Halk, kamu ve iş âlemi harcamalarını artırmıyorlar.
■Para politikası çalışmıyor. Faizler en düşük düzeyde olmasına karşın ekonomiyi canlandırmıyor. Tam aksine sorunları ileriye atıyor.
■Maliye politikası borç batağına düşmüş Avrupalı ekonomilere büyüme açısından bir katkı sağlayamıyor. Tam aksine büyümeyi frenliyor.
■Reel, fiskal ve finans sektörlerindeki gelişmelerin ekonomik büyümeyi engellemesinin nasıl yumuşatılacağı bilinemiyor.
Bu ÅŸartlarda “Büyümenin kaynakları” bir türlü ortaya çıkarılamıyor.
MARSHALL PLANI
Bu aralarda Avrupalı yöneticilerin dillerinden düşmeyen “Marshall Planı” söylemi var.
Bu plan, 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketi. Ä°ki temel amacı var. Birincisi, savaÅŸta yıkılan ekonomik yapının yerine yenilerini kurup Avrupa’nın yok olmasını önlemek; ikincisi ise ABD’nin en önemli ticaret partnerinin satın alma gücünü artırıp ona mal satmak.
Marshall Planı o tarihlerde baÅŸarılı oldu. Avrupa’nın altyapısı yeniden üretim yapabilir hale geldi.
Bugün ise koÅŸullar, yapı ve amaç farklı. Ancak Avrupa Ä°stikrar Mekanizması ve IMF kaynakları kullanılarak farklı bir mimari yaklaşımla benzer bir sistem yürürlüğe konulabilir. Avrupa’nın altyapısı güçlendirilebilir.
Peki başka ne önlemler akla geliyor denince, yanıt yok.
Borç ödeyen, ihracat yapamayan, verimliliği düşük, fazla çalışmasını sevmeyen, inovasyon kültürünü yeterince kullanamayan, rekabetçilikte sorunları olan, sömürgecilik yoluyla kaynak aktarımı sona eren, tarım sektörü minimum düzeye inmiş, borç ve finans krizini beraber yaşayan ve demokratik hakları güçlü bir toplumda yüksek oranda bir büyümeyi gerçekleştirmek kolay olmuyor.
Olmayacak da.