2003 yılındaydık. Irak Amerikalılar tarafından mahv-u perişan ediliyordu. Devlet daireleri telafisi imkânsız bir şekilde tarumar ediliyor, müzeleri yağmalanıyordu.
Henüz Saddam yakalanıp öldürülmemişti. Washington Post Gazetesinin tepe yöneticisi bir hanım Türkiye’ye gelmiş nabız yokluyordu. Dar kapsamlı bir toplantıda kendisiyle görüşme fırsatım oldu. Amerikalılara has kompleksiz bir tavır içinde hareket ediyor ve herkese saygılı davranıyordu. Şeref misafiri olduğu evde, kendi elleriyle tuzlu bisküvilerin üzerine peynir sürerek hazırladığı kanepelerden bana da ikram etti. “Sizin fikrinizi de duymak isterim” dedi. Ben de “Irak bir küp, Saddam onun kulpudur. Siz kulpu kopardınız, bakalım küpü nasıl kaldıracaksınız” dedim. Bana “merak etme” dedi ve devam etti. “Biz Alman Nazilerini, Japon Militaristlerini ve 70 yıl sürse de Rus Komünistlerini sonunda mağlup ettik. Herhalde bu Arap milliyetçisi Baas’ı yenemeyeceğimizi düşünmüyorsun
değil mi?”
DÜVELİ MUAZZAMA SONUNDA KAZANIR
Batılılar, Birinci ve İkinci Dünya Harplerini kendi aralarında yapmıştır. Bu uluslar aralarında savaşmayınca, başkalarıyla savaşır. Tanrı’nın kendilerine “dünyaya nizam vermek” (günümüzde demokrasi götürmek) diye bir misyon yüklediğine inanırlar. Bu imanla dışa karşı verdikleri tüm harpleri eninde sonunda kazanmışlardır. Suriye’ye de egemen olacaklardır.
AMERİKANCI OLMAYALIM DA SADDAMCI VEYA ESADCI MI OLALIM
II. Bush da öyle diyordu. “Ya benden yanasın ya bana karşısın.” Batının Suriye’nin üzerine insafsızca çullanmasına karşı tavır koyuyorsanız “demokrasi karşıtısınız”. Bağımsızlık ülküsünü hiç benimsememiş mandacı ve Komünistlikten dönme Türkiyeliler böyle diyor. “Ben bu fani dünyada ibadetimi yapıp, ebedi cennete gitmeyi garantiye alayım, gerisi beni ırgalamaz” diyen gafiller de elbette Amerikancı olacaktır. Batılı güçlerin Suriye’ye çullanmalarına karşı soğuk bakmak, kendi ülkesine yapılmasını istemediğin bir şeyin, sevmediğin biri başında olsa bile, başka bir ülkeye yapılmasına karşı çıkmaktır. Bu ahlaklı, tutarlı ve soylu duruşu anlamak çok mu zor? Bunun demokrasiyi isteyip, istememekle ne ilgisi var?
1 MART TEZKERESİ’Nİ REDDETMENİN KEFARETİ ÇOK AĞIRMIŞ MEĞER
1 Mart tezkeresinin reddinin verdiği mahcubiyetle AKP, 7 Ekim 2003’de “Irak’ta Amerikalı komutanların emrinde Iraklı direnişlere karşı savaşmak üzere 10 bin asker gönderme” tezkeresini TBMM’den 358 oyla geçirtti. Amerikan kuklası Irak Geçici Yönetimi “Biz topraklarımızda Türk askeri istemiyoruz” diye tavır koyunca, Amerika bize “bu seferlik gelmeyin, alacağımız olsun” dedi. Bu sayede Türk askeri Irak bataklığında boğulmaktan kurtuldu. Şimdi sıra Suriye’ye girmeyecek iradeyi kendi kendimize göstermeye geldi.
Son Söz: İç savaşta taraf tutmak, o ülkeye kötülük etmektir.