Ülkemizdeki içi boş yenilikçilik tartışmasını manalı kılabilmek için, İsrail’de olup da, Türkiye’de olmayanı anlamak gerekiyor.
Türkiye’de uzunca bir süredir içi boş bir yenilikçilik (inovasyon) tartışması yapıyoruz. Önemlidir diyoruz, geliştirmek lazım diyoruz. Ama aslında bir şey demiyoruz. O tartışmanın içi boş kalınca, girişimcilik tartışmasının da içi boş kalıyor. En azından bana öyle geliyor. Bugün müsaadenizle konuyu somutlaştırayım. Meseleyi şöyle bir tahayyül edebilmenize yardımcı olayım. Son günlerde, İsrail Savunma Kuvvetleri (İSK) ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) yenilikçilik performansı açısından karşılaştırmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Ülkemizdeki içi boş yenilikçilik tartışmasını manalı kılabilmek için, İsrail’de olup da, Türkiye’de olmayanı anlamaya çalışmak gerekiyor. Neden İsrail ordusu bir dizi yüksek teknolojili yenilikçi şirket üretiyor da, bizim ordudan böyleleri çıkmıyor? Üzerinde düşünmeyi hak eden bir soru olduğunu düşünüyorum. Bugün size başlangıç olarak ne düşündüğümü söyleyeyim.
Gelin önce soruyu somutlaştırayım. Ortada iki ülke ve iki ordu var. Her iki ordu da son otuz, kırk yıldır son derece hareketli bir güvenlik problemi ile baş etmeye çalışıyor. Şimdi unutun, İsrail ordusunun aslında işgalci olup, haklı mücadelelerinde Filistinlilere karşı yürütülen baskıcı siyasetin bir aracı olduğu, TSK’nın asla böyle olmadığı ya da aynen böyle olduğu siyasi tartışmalarını. Sorduğum soruyu doğru cevaplandırabilmek için, işin doğrudan siyasetle ilgili kısmını unutmanız gerekiyor. Her iki ülkede de gençler zorunlu askerlik hizmeti yapıyorlar. Üstelik kısa filan değil, oldukça uzun bir süre askerlik yapıyorlar. Her iki ülkede de askere alınanlar, bu hizmeti yerine getirirken, memleketlerini savunduklarını ve bir hizmet gerçekleştirdiklerini düşünüyorlar. Şimdi bunlardan bir bölümü, askerlik hizmeti esnasında sivil hayatta uygulanabilecek bir dizi buluş gerçekleştiriyorlar. Sonra sivil hayata geçtiklerinde, askerlik hizmeti sırasında ortaya koydukları ve patentini aldıkları bu buluşları ticarileştiriyorlar. Ordulardan birinde, bazı birimlerde çalışmak, sivil hayatta daha iyi bir iş bulabilmenize yardımcı olacağı için, özgeçmişlere özellikle ve öncelikle yazılıyor. Diğerinde ise böyle bir pratik görülmüyor. Bu konularda ayrıntı okumak isteyenler, Dan Senor ve Saul Singer’in Türkçeye de çevrilen ve çok satan kitabı “İsrail’in Ekonomik Mucizesinin Öyküsü”ne bakabilirler. Ben, kitabı okuduğumdan beri, bu iki ordu arasındaki farkı merak etmeye başladım. Bir orduda hizmet görenler, yenilikler geliştirirken, diğer orduda hizmet görenler neden hiç bilinmeyen yollara sapmıyorlar? Nedenini bilmiyorum. Ama merak ediyorum.
Sizce bu farkın kaynağında ne var? Üç noktanın altını çizeyim. Birincisi, teknolojik gelişmenin merkezinde her zaman kaynak kısıtı problemi vardır. Nüfusun çok değil, az olduğu yerde, sizden olan insana daha fazla değer verilir. Güvenlik tedbiri almak için, dağın başına asker konmaz, insansız hava savunma sistemleri geliştirilir. Niye Heronlar öncelikle İsrail’de vardır? Böyle düşünmek gerekir. İlk nokta şudur: İnsanına değer verenin, yeni teknolojilere açık olmayı seçmesi gerekir. Geleyim ikinci noktaya. Yeni teknolojileri kullanmanın önemli olduğunu düşünen bir yöneticinin, organizasyonunun yapısını değiştirmesi gerekir. Kendi içine kapalı askeri eğitim sistemi ile yetişen komutanların, değişen ihtiyaçları ve teknolojik imkânları süratle görebilmesi zordur. İhtiyacı fark etseniz bile, doğru cevabı bulabilmeniz uzun sürebilir. Ben ikinci olarak, her iki ordunun, organizasyon yapısının incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Meseleye yeni bir perspektiften bakabilecek olanın, karar almak gerektiğinde, inisiyatif kullanabilmesi ve etkili olabilmesi önemlidir. Üçüncüsü ise sivil hayata geçildiğinde, buluşları yapanların, bunları ticarileştirebileceği bir ortamın olmasıdır. Bu alan ordu karşılaştırmasının dışında kalmaktadır. Bizde bu alan da inanılmaz kısırlıktadır.
Söylediklerimin “Onların arkasında Amerika var” başlıklı aşağılık duygusu yüklü ve son derece Ortadoğulu açıklamalarla hiçbir alakası yoktur. Dikkatinizi çekerim. Türkiye’de problem bir yerde değil, her yerdedir. Ordular için doğru olan, şirketler için de doğrudur. Akılda tutulmasında fayda vardır.