Yunanistan’da hem ülkenin yönetimi düzeyinde hem de mikro düzeyde yönetişim konusunda köklü değişiklikler yapılması söz konusu.
Bir süre önce Atina’da Yunanistan krizi ve yönetişim (governance) sorunlarının ele alındığı bir toplantıya katıldım. Toplantının bana ilginç gelen yönü “Ne yapmalı?” yerine “Önümüzdeki dönemde hem makro düzeyde ve hem de mikro düzeyde yönetişim sorunları nasıl ele alınmalı?” üzerinde duruluyor olmasıydı. İlk soru önemsiz değil, ama yanıtlar biliniyor. İkinci soruyu yanıtlamak ise kolay değil. Çünkü hem ülkenin yönetimi düzeyinde hem de şirket vs. gibi mikro düzeyde yönetişim konusunda köklü değişiklikler yapılması söz konusu. Bunun için de toplumun geniş bir kesiminin desteğini alan kapsamlı yapısal değişim programını sabırla uygulamak gerekiyor. Söylemesi kolay…
Pazarlıklar siyasal
Avrupa Birliği (AB) ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Yunanistan’a açtıkları kredinin beşinci dilimini serbest bırakmak için ülkenin bir ‘Bağımsız Özelleştirme Komisyonu’ kurmasını istemeleri bu sorunun ciddiyetinin somut bir göstergesi olarak düşünülebilir. Bu komisyonun özelleştirmenin yapılmasından ve ayrıca bu yolla elde edilecek gelirin Yunanistan’ın borçlarının ödenmesinde kullanılmasını sağlamaktan sorumlu olması istenmiş (Radikal, 26 Mayıs 2011). Hükümetin işi zor görünüyor. Çünkü muhalefet, hükümet ‘evet’ derse ‘Düyun-u Umumiye’ benzetmesine yakın bir gerekçeyle, ‘hayır’ derse ‘ülkeyi batışa sürüklemek’ ithamıyla karşı çıkacak gibi. Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulias’ın bu konuda partiler arasında işbirliği arayışı girişimi de şimdilik sonuç vermedi.
Öte yandan, Troyka dedikleri Avrupa Merkez Bankası, IMF ve Avrupa Komisyonu da yönetişim açısından Yunanistan’dan daha başarılı durumda değil. Her kurumun Yunanistan’dan farklı istekleri var ve bunlar birbirleriyle tutarlı değil (‘In Stand-off Over Greece: Will ECB Have to Fold?’, WSJ, 26 Mayıs 2011). Bu durumda da teknik çözüm bulmak olanaksız. Bu nedenle de siyasal düzeyde pazarlıklar ön plana çıkıyor ve piyasaların tedirginliği artarak devam ediyor.
Kredi verenler de suçlu
Yunanistan’da siyasetçilerin sorumsuzluk gösterip ülkeyi borç batağına sürükledikleri açık. Ancak Yunanlılar da davranışlarıyla ve oylarıyla bu yola girilmesini hem istemiş hem de desteklemişler. Dolayısıyla fatura Yunan toplumuna kesiliyor. Ama burada da bir sorun var. Alınan borçtan yararlanan, yani gelecek nesillerin (oy veremeyenler) refahından çalarak olanaklarının üzerinde yaşamayı seçmiş olan bugünkü nesil (oy verenler) faturayı gelecek nesillere ödetmeye çalışıyor. Bu hakkaniyete sığıyor mu?
Anlayamadığım bir nokta var: Bütün bu olayda, Yunanistan’a borç verenlerin hiç mi kusuru yok? Kredi riski diye bir kavram var. Risk değerlendirme modelleri var. Bankaların kredi verirken bunları hesaba katması gerektiği hemen her ülkenin mevzuatında yer alıyor. Bu modellerden hangisi Yunanistan’a bu kadar borç vermenin riskli olmadığı sonucunu verebilir ki? Herhalde hiçbirisi. Anlaşılan, bazı bankalar pervasızca kredi vermeye devam etmişler ve Yunanistan borcunu ödeyemezse faturayı başkalarına (örneğin Alman vergi mükellefine) aktarmanın yolunu bulacaklarını düşünmüşler. Bu cesaretin verilmesi de haksızlık değil mi?
Hasan ERSEL