İran Savaşı, Petrol ve Türkiye

Petrol fiyatlarındaki artış hem global toparlanmanın hem de Türkiye’de yeniden dengelenmenin önündeki en önemli engel olarak şekilleniyor.  Eğer petroldeki artış İran’da savaş beklentisinden kaynaklanıyorsa, Türkiye’de  bir de  siyasi istikrar sorunu ortaya çıkacak.  Bana sorarsanız, ABD ve/veya İsrail’in İran’ı bombalaması kaçınılmaz.  Artık soru ne zaman ve İran nasıl karşılık verir.

Petrol fiyatlarındaki artışı güçlenen global büyüme beklentileri ile izah etmek güç.  Uluslararası Enerji Ajansı hala 2012-2013 talep tahminlerini yukarı revize etmiş değil.  Ayrıca, dünyada bol miktarda atıl kapasite de mevcut. Petrolde fiyat artışının başlıca nedeni jeo-politik risk algılaması ve likidite.   Yatırımcılar sene başından bu yana hisse senetlerinde büyük para kazandı.  Artık alım furyası petrol ve altına  kayıyor. Aşırı likidite, her türlü olayın riskli varlıklarda abartılı olarak fiyatlanması sonucunu da getiriyor.  Eğer AMB LTRO, BoJ parasal genişleme, Fed de QE3 yapacaksa, yıl boyunca likiditenin itmesi ile değişik riskli varlık sınıflarında bu tür alevlenmeleri sık sık yaşayacağız.

Yakıt likidite, tetik ise İran. Siyaset uzmanları arasında yaptırımların İran’ı nükleer programından caydırmaya yetmeyeceği ve ABD-İsrail ikilisinin eninde sonunda nükleer tesisleri vurmak zorunda kalacağı görüşü gittikçe daha fazla kabul görüyor. İran ise bugün nükleer programından vazgeçse, tüm tesislerini Atom Enerjisi Kurulu denetçilerine açsa da ABD’nin rejimin peşini bırakmayacağı görüşünde. Bu yüzden yaptırımların getirdiği tüm sıkıntılara rağmen olanca hızıyla nükleer silah üretecek kapasiteye doğru ilerliyor. İran için nükler silah üretimi sadece bölgede nüfuzunu genişletmesi için ofansif bir araç değil.  Rejimin hayatta kalması için tek sigorta olarak görülüyor.

ABD, AB ve İsrail ise Kuzey Kore ve Pakistan örneğini çok yakından tetkik etti.  Bir kez sistem dışında davranan bir devlet nükleer silaha sahip olduğunda iki tehlike karşınıza çıkıyor. Birincisi, artık hiç kimse o devlete söz geçiremiyor.  Kuze Kore gibi sadece kendi bekaası ile ilgili bir keşiş delvet açısından bu durum çok büyük  küresel tehlike arz etmiyor, ama İran gibi İslam devrimini tüm Arap coğrafyasına yaymayı arzulayan bir devletin eline nükleer silah vermek felakete davetiye çıkartmak. İkincisi, ani rejim değişikliklerinde nükleer silahların yanlış ellere geçmesi sorunu var.  Bu tehlike özellikle Pakistan’da çok belirgin, ama Kuzey Kore’de Üçüncü Kim’in parti ve orduya hakim olamaması durumunda da kendini gösterecek. Yarın İran’da rejim ulusalcılar ve aşırı köktendinciler arasında ayrışırsa, silahların kontrolü kimde kalacak?

Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir