Bu dünyada hiçbirşey baki değil ,herşey değişken ve hercai. Bir zamanlar dünya liderliğini elinde tutan ülkelerin durumları da son zamanlarda hiç iç açıcı değil. Keza bir zamanlar borç içinde kıvranan ülkelerde ,şaha kalkmış durumda. Örneğin ;Dünya Bankası’nın hazırladığı ‘’Yeni Dünya Ekonomisi ‘‘isimli çalışmaya göre, Doların dünya finans sistemi içindeki ağırlığının toplam döviz rezervlerindeki payı 2000 yılında %71 iken 2009’da %62’ye geriledi halen sürdürdüğü % 60 lık dilimden yıl yıl düşerek 2025 yılına kadar yerini Çin para birimi Yuan ve Euro Bölgesi’nin ortak para birimi Euro’ya bırakması bekleniyor. Euro’nun toplam döviz rezervleri içerisindeki payı 2000 yılında %18,3 iken 2009 yılında %27,5’e yükseldi. IMF parası olan SDR’nin de düşük borçlanma maliyetlerinden dolayı artık ortak para birimi olarak kullanılma ihtimalide akıllara getiriyor . Rapora göre;Gelişmekte olan ülkeler 2025 yılına kadar olan dönemde ortalama %4,7 büyürken, gelişmiş ülkelerin büyüme oranı %2,3 olacak. Aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerin küresel üretimdeki payı %36’dan %45’e yükselecek. Dünya Bankası’nın bakış açısına göre , 2025’ten sonraki yıllarda küresel ekonomik büyümenin yarısını BRIC ülkeleri Rusya , Endonezya, Hindistan, Güney Kore, Çin ve Brezilya’dan oluşan 6 gelişmekte olan ülkenin sağlaması bekleniyor. Alternatif para birimi arayışında Çin para birimi Yuan’dan da bahsediliyor. Çin ,halen dünyanın en büyük ihracatçı ülkesi durumunda ve 2010 yılı sonu itibariyle döviz rezervleri 2,9 trilyon dolar düzeyinde bulunuyor. Birde Çin hükümetinin, yuanın uluslararası para birimi olmasını desteklemek üzere off shore yuan piyasası kurulması gibi girişimlerde bulunmasıda hamleleri arasında. ABD’nin mevcut bütçe açığının Mili gelire oranının %10 ‘a yaklaştığı ,borç-milli gelir oranının %100‘e vardığı günümüzde borçların sürdürülebilirliği ve stagflasyon riski ile karşı karşıya oluşu kaygıları arttırıyor. Yılın ikinci çeyreğin son ayına girerken, Dünya’da kriz sonrası ivme kazanan büyüme rakamlarında gözle görülür bir yavaşlama hissediliyor. Orta Doğu ve MENA ülkelerindeki belirsizlik ile , PIIGS krizi, Japonya’daki deprem sonrası gelen kötü veriler ve tüm bu gelişmelerin yukarı taşıdığı emtia fiyatlarının faiz artışları üzerinde yaptığı baskılar. Hal böyle olunca yatırım bankaları kürede yaşanan belirsizlikleride göz önüne alarak büyüme rakamlarını aşağı yönde revize etmeye başladılar bile. Mesela UBS ‘in 2011 küresel büyüme tahminini %3.9’dan %3.6’ye indirmesi ve ardından başka bir yatırım bankası olan Goldman Sachs’ın 2011 için ‘’küresel büyüme tahminini ‘’ %4.8’den %4.3’e indirmiş olması küresel rahatlama dönemine beklenenden daha geç gireceğimizin yada hükümetlerin halk üzerinde daha uzun süre kemer sıkma politikaları uyulayacağının habercisi. OECD tahminlerine göre dünya çapında ekonomik gidişatın bir yandan ‘daha yüksek oranda kendi kendini toparlama yolunda’ olmasına karşın, yükselen emtia fiyatlarının ve ABD ve Japonya’da ki kamu finansmanının ekonomileri zorlanmaya başlayacağını ve Avrupa’nın bütçe ve borç sorunlarının tüm küreyi ‘ciddi boyutta bir stagflasyona sokabileceğini’ vurguladı. Yani yavaşta olsa ekonomik toparlanma devam ederken ama bir yandan da enflasyon da yükselirken faiz yükseltmenin doğru politika adımı olacağını görüşünü OECD benimsiyor. OECD’ye göre ; Kanada, İsveç ve Norveç gibi gelişmiş ülkelerde politika değişikliği ile faiz artırımı yapılmasını öngören kurum, BRIC ülkelerinden Brezilya, Çin ve Hindistan gibi hızlı gelişen ülkelerde ise enflasyonla mücadelenin faiz yükseltilerek kur frenlenmesi yaratılarak engellenmesini öneriyor. Japonya’nın ise deprem nedeniyle negatif seyreden enflasyon oranlarının pozitif yönde değişinceye kadar faizlerin sabit bırakılmasını tavsiye ediyor OECD.
Almanya Euro’dan çıkarsa şaşırmam
Bu sözler Ekonomist Dennis Gartman’a ait. Birçok yatırımcının Yunanistan, İtalya, Portekiz,İspanya ve İrlanda ́dan oluşan PIIGS ülkelerindeki gelişmeleri takip ettiklerini, ancak bunu yaparak gerçek hikayeyi kaçırdıklarını söyleyip ekliyor Almanya’nın herkesin faturasını ödemekten bıkıp usandığını ortada, 20 yıl önce Doğu-Batı Almanya birleşmesi için milyarlarca dolar ödediklerini belirterek, şimdi de İtalyanlar, Yunanlılar ve diğer PIIGS ülkeleri için ödeme yapmaları gerekiyor. Bu durumdan giderek daha çok sıkıldıklarını düşünüyorum” diyor. Aylardır yurtdışı piyasalardan pozitif ayrışan Türkiye’de ise seçim dönemine girdiğimiz şu günlerde olumsuz etkiler hemen seyredilebiliyor. Şimdiye kadar yüksek büyüme nedeniyle iyi not alan Türkiye ekonomisine artan cari işlemler açığı nedeniyle yatırımcılar temkinli yaklaşıyor. Seçimlerden öncede Türkiye’nin artan cari işlemler açığı ile ilgili somut adım atamayacağıda ortada. Son (PPK) Para Politikası Kurulu toplantısında faiz artırmayan Türkiye’nin de, sıcak para sorunu nedeniyle ve seçim öncesinde faiz artırması mümkün olmasada ‘‘sıkılaştırma’’ ve ‘’kredi frenlemeye’’ politikasına devam edeceği görüşü piyasalara hakim.
Ömer DEMİR