Yeniden Dengelenme ve Yumuşak İniş

Her toplum kend folklorunu yaratır. Mesela New York şehrinde yaşayanlar kanalizasyonlarda timsah dolaştığına inandıkları için alafranga tuvaletlerin üstüne tüneyerek def-i hacet ederler. Maldiv Adaların’da yaşayanlar her sene törenlerle bambulardan dev bir uçak maketi yapar.  İkinci Dünya Savaş esnasında aday düşen ve yedikleri dört pilotun lezzetini unutamadıkları uçak kazasının tekrarlanması için Tanrı Bongo-Bongo’ya adak sunarlar.

Türkiye’de dini muhafazakarlar faizin enflasyona yol açtığını düşünür, her gece Yüksek Faiz Lobisi onlara tasallut edecek diye yastık altında hançerle uyurlar.  Ankara’da yaşayanlar da kendilerine folklorik törenler uydurmuştur. Bunlara yeniden dengelenme ayini ve yumuşak iniş vaftizi adı verilir. Yeniden dengelenme ve yumuşak iniş, Ankara’nın ekonomik literatüründe adeta mehdinin gelişi gibi dinsel bir anlam kazanmıştır. Ekonomi önce yeniden dengelenecek, sonra yumuşak iniş yapacak.  Tüm dertler bitecek, nurlu yarınlara vasıl olunacaktır.  Halbuki, empirik verilere baktığımızda, yeniden dengelenme imkansız, yumuşak iniş ise geçmişte hiç rastlanmamış bir olaydır.

Bunları tanımlayalım önce.  Yeniden dengelenme makro-politikalar sayesinde büyümenin yavaşlamadan kompozisyonunun iç talepten ihracata kaydırılmasıdır.  Yumuşak inişin tanımı müritten mürite değişir, ama “aşırı ısınmanın” çaresi olarak görebiliriz. Büyümede mülayim bir yavaşlama ile enflasyon ve cari açık sorunları sürdürülebilir patikaya oturacak, ardından yeniden büyüme canlanacaktır. Gerçekte  bunlardan hiç biri olmayacaktır.  Türkiye bu kafayla ebediyen ithalat ve dış finansmana mahkum bir ekonomidir. Hiç bir zaman yumuşak iniş yapamaz. Ya mabadının üstüne yere çakılır kafa-göz kanarken dişsiz ağzıyla “Teyet geçti, teyet geçti” diye bağırır. Ya da  bütün diğer dengeleri bozan aşırı hızlı büyüme başlar, hep bir ağızdan “Mucize, Çin’i geçtik” diye zafer çığlıkları atarız.  İşin doğrusu, AKP dönemiyle daha önceki 10 yıllar arasındaki büyüme farkı SADECE YARIM PUANDIR.  AKP’den önce ele aldığınız döneme göre %3.5-4 arasında ortalama büyüme tutturan Türkiye, Erdoğan’ın çelik iradesi, sarsılmaz inancı ve yanındaki kadroların dirayetli çalışmaları sayesinde bu oranı %4.5 civarına yükselmiştir.

Son iki haftada yeniden dengelenme çok ağır bir dayak yediği için önce o tezi kısaca çürütüp yumuşak inişe geçeyim.  Öncelikle, ithal içerik oranı %51.5 olan bir ihracat yapısıyla yeniden dengelenme imkansızdır, ama hadi neyse. TCMB’nin post-modern para politikasının ardında yatan gerekçelerden biridir yeniden dengelenme.  İhracat artışı sağlamak için TL’nin hızlı değer kaybına izin verilmiş, faizeri artırmak yerine indirim yapılmış, bunun iç talep üzerindkei genişletici etkisi ise munzam karşılıklar yükseltilerek telafi edilmeye çalışılmıştır. Politikanın ihracat üstünde olumlu etkisi inkar edilemez, ama diğer alanlarda “0” çekti.  Üstelik ihracat artışı karşılığında enflasyonun %11’ler civarına tırmanması gibi ağır bir bedel ödedik.  Ama, TCMB yolundan dönmedi ve inatla yılın son aylarında yeniden dengelenmenin başlayacağını iddia etti.  Aralık cari açığın bir önceki yıl 7 milyar temposundan 5.5 milyar dolar inmesi derhal Erdem Başçı’nın üstün zekasının zaferi olarak tribünlerden yoğun alkış aldı.

Halbuki,  anketlere baktığımızda, Aralık’da elde edilen “düşük” cari açığın AB’den gelen güven şoku ve TCMB’nin ortalama faizleri %12’lere kadar yükseltmesine bağlı olduğunu görürüz. Bu etki Ocak ve Şubat aylarında da devam eder, ama ardından cari açık yeniden büyümeye başlayacak.  Birincisi, şans yanımızda değil, İran-Batı gerginliği ve Güney Sudan, Suriye gibi  petrol üreten ülkelerde yaşanan sorunlardan dolayı petrolde arz açığı oluşuyor. Brent bu hafta  120 dolar.

Halbuki, TCMB bütün hesabını Brent 110 dolar üstüne yapmıştı. İkincisi bu köşeden 15 aydır TCMB’ye anlatmaya çalıştığım gibi, kur ihracatı belirleyen parametrelerden sadece biri.  Diğeri ise dış talep iç talep arasındaki büyüme farkı. İç talep belki yavaşlıyor, ama dış talep daha hızlı gerilediği için, son 3 ayda ihracatta belirgin bir yavaşlama görüldü.  Bu yavaşlama devam edecek çünkü, TL değer kazandıkça kur avantajı da kayboluyor.  Üstelik asgari ücrete gelen zam ve enflasyonun gelecek aylarda %11’i aşması ile ihracatçının 2011 boyunca elde ettiği tüm kur avantajı geri verilecek.  Mart ayından itibaren cari açığın yeniden artışa geçeceğini dair bahse girerim.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir