2000-2010 döneminde 184 ülke içinde büyümemizin gösterdiği oynaklık 130 ülkeden daha fazla.
İleriye yönelik tahmin yapmak teknik bir iş. Öngörüler bir model çerçevesinde yapılıyor. Bu modellerin bazı varsayımları oluyor. Mesela ham petrolün varil fiyatına, ABD Merkez Bankası’nın (FED) politika faizine, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) parasal genişlemeye gidip gitmeyeceğine, yurtiçinde vergi oranlarının değiştirilip değiştirilmeyeceğine ilişkin varsayımlar yapılıyor. Bu tür önemli değişkenlerin alabilecekleri değerlerin farklı bileşimlerinden farklı senaryolar oluşturmak mümkün. Mesela büyüme tahmini yapıyorsanız, modeliniz size risk alma iştahının büyümeyi belirleyen temel dışsal unsurlardan biri olduğunu söylüyorsa, vergi oranlarını ve ham petrol fiyatını sabit tutup, FED ve ECB’nin uygulayabileceği farklı politikalara göre farklı senaryolar oluşturabilirsiniz. Sonraki aşamada da her bir senaryo altında gelecek dönemde büyüme ne düzeyde gerçekleşebilir sorusunun peşine düşebilirsiniz.
Yanılgı kaçınılmaz
Kısacası, ileriye yönelik tahminler ‘koşullu tahminler’ olmak durumunda. Yani, şu senaryo altında şu, bu senaryo altında da bu gibi. Öbür türlü biraz garip olurdu. Gariplik için uç bir örnek: Şemsiye üretiyorsunuz. Danışmanlarınıza soruyorsunuz: Gelecek yıl şemsiye satışları ne düzeyde olur? “Kesin yüzde 10 artar”. Deşiyorsunuz: “Peki, neye göre artar?” Cevap: “Artar işte, öyle düşünüyorum”. Bu durumda üreticinin ne yapacağı açık sanıyorum: Uzun dönemli hava durumu tahminlerini şemsiye satışları ile ilişkilendirmesini bilen bir danışman arayacaktır.
İleriye yönelik öngörülerde yanılgı kaçınılmaz elbette. Üstelik bu yanılgı az buz da olmayabilir. Bırakın büyüklüğü, yönü bile yanlış tahmin etmek mümkün. Elbette kullanılan modellerin ne derece ‘doğru’ modeller oldukları ile yakından ilgili yanılgılar. Ama modeliniz ‘doğru’ model olsa bile bir başka unsur daha var tahminlerde önemli ölçüde yanılgıya yol açan: Tahmin yapılan ekonomideki belirsizlikler. Özellikle değişkenlerin şiddetli dalgalanmalar gösterebildikleri ülkelerde, ileriye yönelik tahmin yapmak, değişkenlerin fazla oynamadığı ülkelere kıyasla çok daha zor.
Oynaklık artıyor
Tabloda giderek kısalan dönemler itibariyle Türkiye’nin yıllık büyüme hızlarının ortalaması, her bir yılın büyüme hızının dönem ortalaması etrafındaki dalgalanmasının şiddetinden elde edilen dönemsel oynaklık (standart sapma) ve standart sapmanın ortalamaya bölünmesiyle elde edilen ‘oynaklık katsayısı’ var. Oynaklık katsayısı ne kadar büyükse, büyüme dönem ortalaması etrafında her iki yönde de o kadar şiddetli dalgalanıyor demek. Tablonun son satırında ise 184 ülkenin oynaklık katsayısı en küçükten en büyüğe doğru sıralandığında Türkiye’nin kaçıncı sırada yer aldığı gösteriliyor.
İki olgu dikkat çekici. Birincisi, Türkiye’de büyüme önemli bir oynaklık gösteriyor. İkincisi, oynaklık giderek artmış durumda. 2000-2010 döneminde 184 ülke içinde büyümemizin gösterdiği oynaklık 130 ülkeden daha fazla. Bu olgunun arkasındaki temel nedenlerden biri de hiç şüphesiz şu: 1989-1990’da sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte, Türkiye yurtdışından fon girişine çok duyarlı hale geldi. Yüksek fon girişinin olduğu dönemlerde hızlı büyüyoruz. Fon girişinin kesildiği dönemlerde ise ya büyüme oranımız düşüyor ya da ekonomimiz küçülüyor. Yurtiçi ekonomik durum dışında fon girişlerinin temel belirleyicisi yabancıların risk alma iştahı. Yabancıların risk alma iştahı ise 2012’de FED ve ECB’nin ne yapacağı ve Avrupa’da ne olacağı ile yakından ilgili. Özellikle son ikisi önemli değişkenlik gösteriyor. Türkiye’de büyüme öngörüsü yapmak her zaman zor, 2012’de daha da zor kısacası.