İngiltere, 2012’nin sonunda kendi BDDK’sı ile TCMB’sini birleştirmiş olacak. Bu amaçla önemli hazırlıklar yapıyorlar.
Finansal istikrarı sadece mikro (banka) düzeyinde değil, makro (tüm finansal sistem) düzeyde de ele almak gerektiği konusunda artık nerdeyse herkes hemfikir. Küresel krize kadar böyle bir ayrım yoktu. Dolayısıyla, bu ayrıma uygun bir kurumsal yapı da mevcut değildi. Şimdi tartışılan, makro-sakıngan finansal politikaların nasıl bir yönetişim yapısı içinde yapılmasının daha sağlıklı sonuç vereceği.
Tek tip çözüm yok
Elbette her ülke için geçerli olacak tek tip bir çözüm yok. Ülkelerin farklı koşullarına uygun arayışlar söz konusu. Merkez bankalarının bankaları konumundaki BIS’de ‘Merkez Bankası Yönetişimi Forumu’ var. Bu Forum’un kurduğu bir çalışma grubu Haziran 2011’de ‘Merkez Bankası Yönetişimi ve Finansal İstikrar’ raporu yayımladı. Raporda, “Nasıl bir kurumsal düzenleme?” sorusunun yanıtı aranıyor. Kısacası, rapor, tam da bu köşede kaç yazıdır tartışmaya çalıştığım konu hakkında.
Raporda dört seçenek ele alınmış. Birinci seçenek altında, makro-sakıngan politikanın farklı kuruluşların ortaklaşa sorumluluklarına verilmesi halinde ne tür yönetişim düzenlemeleri gerektiği tartışılıyor. Bu seçeneğin iki alt seçeneği var: Makro-sakıngan politika konseyi (ya da finansal istikrar politikası konseyi) kurmak ya da makro-sakıngan kararların farklı kurumlarca alınacağı bir düzenlemeye gitmek. İkinci seçenekte ayrı bir makro-sakıngan politika otoritesinin kurulması tartışılıyor. Üçüncü seçenekte, makro-sakıngan politikanın merkez bankalarının sorumluluğuna verildiği, mikro-sakıngan politikanın ise ayrı bir kurumda olduğu bir kurumsal yapı inceleniyor. Dördüncü seçenek ise makro-sakıngan ve mikro-sakıngan politika yetkilerinin tümüyle merkez bankalarına geçmesi şeklinde.
Bunlardan ilk seçenekte yer alan birinci öneri Türkiye’deki kurumsal yapı ile zayıf bir biçimde örtüşüyor. Örtüşmenin neden ‘zayıf’ olduğunu salı günü bu köşede ele aldım. Özellikle bu oluşumun, ilgili kurumların bağımsızlıkları/özerklikleri açısından sakıncalı yönleri olabileceğini belirtmiş ve bu nedenle tavsiye etmemiştim. BDDK’nın makro-sakıngan yetkilerinin TCMB’ye verilmesi önerim BIS raporundaki üçüncü seçenekle örtüşüyor. İkinci alternatif önerim BDDK ile TCMB’nin birleşmesiydi; bu, rapordaki dördüncü seçenek ile aynı. Raporda uygulanabilirliğinin diğerlerine kıyasla daha zor olduğu belirtilen ikinci seçenek ise benim önerilerim arasında yoktu.
Yasal düzenleme şart
Hangi seçeneği ele alırsanız alın eninde sonunda bazı yasal düzenlemeler yapmak zorundasınız. Bu nokta çok önemli. Fiyat istikrarını tanımlayabiliyoruz. Fiyat istikrarından sorumlu kurumun yasasına bu durumda “fiyat istikrarını sağlamak temel amacıdır” diye yazabiliyoruz. Bu çerçevede, “kullanacağı para politikası araçlarını kendisi belirler” ve “hükümetle birlikte enflasyon hedefini saptar” diyebiliyoruz. Kısacası, ‘fiyat istikrarı’na ilişkin düzenlemeler ‘havada kalmıyor’.
Oysa aynı durum finansal istikrar için geçerli değil. Makro-finansal istikrarı sağlamak görevi verdiğiniz kurumun yasasına “makro-finansal istikrarı sağlamak temel amacıdır” diye yazmak bir anlamda o maddenin havada kalması anlamına geliyor. Makro-finansal istikrarı ya da daha genel olarak finansal istikrarı nasıl tanımlayacaksınız? Bitmedi: Makro-sakıngan politika araçlarının da tanımlanıp yasayla ilgili kuruma kullanma yetkisinin verilmesi gerekiyor. Asıl bunlar tartışılıyor. İlginç bir örnek İngiltere. İngiltere, 2012’nin sonunda kendi BDDK’sı ile TCMB’sini birleştirmiş olacak. Bu amaçla önemli hazırlıklar yapıyorlar. Hummalı bir yasal düzenleme faaliyeti yürütülüyor. Türkiye açısından bu tartışmalardan çıkarılacak dersler var; sürdüreceğim.