Sukuk, Arapçada “ödeme sözü içeren belge” anlamına gelen “sakk” kelimesinin çoğuludur.
Altın para döneminden kalma yanlış bir yoruma göre, İslam’da “faiz” yasaktır. Bu yüzden, günahtır diye faiz almak istemeyenlerin paralarını uzun vadeli olarak ekonomiye sokmak için yeni bir “kıymetli kâğıt” yaratmak gerekmiştir. Bunun için, nemasına faiz değil, kira veya kâr payı denen tahvil veya bonolar tasarlanmış ve bu kâğıtlara “sukuk” denmiştir.
AKP’NİN EKONOMİ POLİTİKASI
Sukuk, bugünlerde önem kazanmıştır. Çünkü AKP’nin ekonomi politikası, yurt dışından para getirmektir. Ekonomide ve hatta dış siyasette atılan her adım, söylenen her söz de bu amaca hizmet etmektedir. Formül “para içeri-ekonomi yukarı”dır. Türkiye’ye yabancı para girişleri aksamamalıdır. Eskaza, bu amaca hizmet etmeyen ve hatta bu amaca ters düşecek bir söz ağızdan kaçmışsa, derhal çark edilmektedir. Nitekim önce NATO’nun Libya’da ne işi var deyip, iki gün sonra abluka için NATO emrine muhrip tahsis etmenin başka bir açıklaması olamaz. Gerekçe şudur: Parasız iktisadi kalkınma olmaz. Zaten kuramsal olarak da ekonomik kalkınmanın temeli sermaye birikimidir. Milli gelirin büyüme hızı, biriken sermaye ile doğru orantılıdır. Kısaca “ne kadar birikim, o kadar kalkınma” düsturu her ülke için geçerlidir.
EMEK İSTİSMAR EDİLMEDEN SERMAYE BİRİKMEZ
Pekiyi, sermaye nasıl teraküm eder? Bunun iki yolu vardır. Birincisi, emekçilerin, yarattıkları katma değerin en az % 25’ini tüketmesine izin vermemektir. Buna Marksist terminolojide “emeğin sömürülmesi” veya “istismarı” denirdi. Marksistler, mademki emek sömürülmeden sermaye birikmiyor, öyleyse bu sömürüyü devlet yapsın daha iyi demişlerdir. Komünizmin devlet kapitalizmine dönüşmesinin sebebi budur. İkinci yol, birikmiş sermayeyi ithal etmektir. Buna “yabancı sermaye ile kalkınma” denir. Sosyalist olmayan bir yolla (çünkü o zamanlar geri kalmış ülkelerin ancak sosyalizmle kalkınabileceği tezi modaydı) kalkınmayı hedefleyen Demokrat Parti’nin 1954’te çıkardığı “6424 Sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu” bunun iyi bir örneğidir. Yabancı sermaye ile kalkınmanın fizibilitesi şuydu: Eğer ülkeye giren yabancı sermayenin, doğrudan ve dolaylı olarak ülke içinde yaratılmasına sebep olacağı ilave katma değer, yabancı sermayenin yurt dışına transfer edeceği kâr payı ve anapara geri ödemelerinden yüksekse, o yabancı sermaye kalkınmaya hizmet eder. Ancak bunun olması için yine “emeğin sömürülmesi” şarttı. Ne var ki, o yıllarda ülkemize bir nevi dayatılan “işçilerin sendikalaşması” bu sömürüye izin vermedi. Bunu gören yabancı sermaye de gelmedi. Gelen de ithalatçı oldu. Tabii, yabancı sermaye ile kalkınma projesi de yürümedi ve ekonomi krize girdi. Ardından 24 Ocak 1980 kararları geldi.
YABANCI SERMAYEYLE KALKINMANIN YENİ MODELİ
2003’ten beri ülkemizde yeni bir kalkınma modeli uygulanmaktadır. Bu modele göre birinci kural, ülkeye gelen yabancı paranın sıcak veya soğuk olduğuna bakmamaktır. İkinci kural, dış borcu devletin değil özel sektörün almasıdır. Böylece ülkede sermaye birikmekte ve “emek sömürülmeden” kalkınma sağlanmaktadır. Tek sorun durmadan büyüyen cari açığı finanse edebilmektir. Bunun için faizsiz (!) bono yani “sukuk” çıkarmak caizdir.
Son Söz: Kul kanar, Allah kanmaz.