Son bir hafta içinde açıklanan önemli verileri değerlendireceğim bugün. Önce geçen salı günü açıklanan dış ticaret verileri ile başlıyorum. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış verileri kullanıyorum. Aylık veriler yerine her ay için o ayın ve önceki iki ayın toplamından oluşan ve dolayısıyla daha az oynaklık gösteren verileri ele alıyorum.
Ä°hracat ve ithalat
Grafik 1, 2007’nin Ocak ayından bu yana üçer aylık toplamlar halinde ihracatın, Grafik 2 ise ithalatın geliÅŸimini gösteriyorlar. Ä°thalatı ve ihracatı, küresel krizden önce ulaÅŸtıkları en yüksek deÄŸer 100’e eÅŸit olacak ÅŸekilde yeniden düzenledim. Böylelikle krizden bu yana ne kadar yol aldığımız daha rahat saptanabiliyor.
2011 sonu itibariyle (mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış) üç aylık toplam ihracatımız hala küresel krizden önce 2001’in Eylül ayında ulaÅŸtığı en yükse deÄŸerin altında. Ayrıca ihracatta Mayıs 2009’dan sonra nerdeyse kesintisiz olarak süren artış eÄŸiliminin Eylül 2011’de durduÄŸu gözleniyor. Geride bıraktığımız yılın son dört ayında bir miktar düşüş gerçekleÅŸmiÅŸ (Grafik 1).
Üç aylık toplam ithalatın küresel krizden önce en yüksek deÄŸere ulaÅŸtığı ay ise 2008’in AÄŸustos ayı. Temel olarak üretimdeki düşüşe baÄŸlı olarak Nisan 2009’a kadar ithalat da hızla düşüyor. Ä°thalattaki düşüş ihracattaki düşüşten biraz daha fazla. Bu tarihten sonra ithalat da kesintisiz diyebileceÄŸim bir biçimde artıyor. Bu artış Temmuz 2011’e kadar sürüyor. Temmuz ayında ulaşılan üç aylık ithalat deÄŸeri krizden önceki en yüksek deÄŸerden daha yüksek. Temmuzdan sonra ise ithalatta da bir azalma gözleniyor. Bu azalma eÄŸilimi ihracattakine kıyasla daha belirgin (Grafik 2).
Ä°hracatın bundan sonra nasıl ÅŸekilleneceÄŸi açık ki iki temel unsura baÄŸlı. Bir; ihracatımızın yarıya yakın bir kısmını gerçekleÅŸtirdiÄŸimiz Avrupa BirliÄŸi’nin (AB’nin) büyüme oranına. Ä°ki; liranın euro ve dolar karşısında alacağı deÄŸere. Ä°lk belirleyici unsur ihracatımızın aleyhine çalışacak. IMF 2012’de AB için öngördüğü büyüme oranlarını aÅŸağıya doÄŸru güncelledi: Yüzde 0.1. Bu deÄŸer, 2011 Eylül ayında yapılan tahmine göre 1.5 puan daha düşük.
Ä°kinci belirleyici unsur olan döviz kuru hakkında konuÅŸmak ise zor. Bir önceki yazımda tartıştım; ocak ayında risk alma iÅŸtahında önemli bir artış gerçekleÅŸti. Bu artışın iki nedeni var. Birincisi, ABD Merkez Bankası (FED) kısa vadeli politika faizini en azından 2014’e kadar sabit tutacağını açıkladı. Ek olarak, FED’in üçüncü bir parasal geniÅŸlemeye gidebileceÄŸi beklentisi var. DiÄŸer yandan, Avrupa Merkez Bankası (ECB) 2011’in son ayında bir dizi karar aldı. Politika faizini düşürdü, zorunlu karşılık oranlarını indirdi ve 489 milyar euro tutarında bankalara üç yıl vadeli fon aktardı. Ä°zleyen günlerde risk alma iÅŸtahının artmasıyla lira da deÄŸerlendi. Bankalara benzer bir borçlanma olanağı bir de 29 Åžubat’ta tanınacak.
Bu havanın ne kadar süreceÄŸini bilmiyoruz. Mesela ÅŸu sıralar Yunanistan’a baÄŸlı bir miktar gerginlik var. Bu geçse bile bir baÅŸka ülkenin sorunlarının ön plana çıkması yakındır. Dolayısıyla, liranın alabileceÄŸi deÄŸer ve döviz kurunun ihracata olası etkisi hakkında deÄŸerlendirme yapmak oldukça güç. Bu güçlüğe raÄŸmen, 2011 içinde liranın önemli ölçüde deÄŸer yitirdiÄŸini dikkate alarak, bu etkinin olumsuz yönde olmama olasılığının daha yüksek olduÄŸunu, belirtebilirim öte yandan.
İthalatın bundan sonra nasıl şekilleneceğini ise asıl olarak büyüme oranımız belirleyecek. Bu kadar belirleyici olmasa bile, bir diğer önemli unsur enerji fiyatlarındaki olası gelişmeler. İhracatımızın ithal girdiye giderek daha fazla bağımlı hale gelmesiyle ihracatımızın nasıl şekilleneceği de önemli. İhracatı yukarıda tartıştım. Enerji fiyatları ayrı bir değerlendirme konusu. Büyüme oranına ilişkin değerlendirmelerim ise aşağıda yer alıyor. Sonuçta, enerji fiyatlarında bir değişiklik olmazsa, ithalatta azalma beklemek gerçekçi olacak.
Enflasyon
2012 sonunda yıllık enflasyon yüzde 10.4 olarak gerçekleÅŸmiÅŸti. Ocak ayında küçük bir artışla yüzde 10.6 oldu. Benzer sınırlı artışlar H ve I temel enflasyon göstergelerinde de gözlendi. Yıllık enflasyon, H göstergesine göre 0.2 puan artışla yüzde 8.8’e, I göstergesine göre ise 0.3 puanlık artışla yüzde 8.4’e yükseldi. Merkez Bankası yıllık enflasyonda özellikle yılın son çeyreÄŸinde belirgin bir azalma olmasını bekliyor. Yılsonu için tahmin aralığının orta noktası yüzde 6.5. Peki, yüzde 5 hedefinin üzerindeki bu tahmin gerçekleÅŸir mi?
GerçekleÅŸme olasılığı var. Birincisi, büyüme oranında ve dolayısıyla iç talebin artış hızında 2011’e kıyasla önemli bir yavaÅŸlama bekleniyor. Resmi 2012 büyüme tahmini bile 2011’de gerçekleÅŸmesi beklenen büyüme oranının yarısı kadar: Yüzde 4. DiÄŸer büyüme tahminleri ise daha düşük. Bu tahminlerin en yükseÄŸinin gerçekleÅŸmesi halinde bile, iç talepten enflasyona (2011’e kıyasla) daha az baskı olacak. Açık ki daha düşük büyüme oranlarında bu baskı daha da azalacak.
Sürpriz vergi artışları ve zamlar olmadıkça, bu durumda, enflasyon dinamiÄŸini döviz kurundaki ve yabancı para cinsinden ithal fiyatlarındaki geliÅŸmeler belirleyecek. Az önce belirttiÄŸim gibi, 2012’nin başından bu yana döviz kurunun enflasyona olumlu katkı yapacağı bir hava esiyor. Ancak bu havanın ne kadar süreceÄŸi oldukça belirsiz. Yine de enerji fiyatlarında deÄŸiÅŸiklik olmazsa ve finansal piyasalardaki risk alma iÅŸtahı uzun süreli olarak bozulmazsa, Merkez Bankası’nın enflasyon tahminin tutabileceÄŸini belirtmek mümkün.
Büyüme
2011’in Aralık ayına ait sanayi üretim verileri bu satırların yazıldığı saatten yaklaşık 24 saat sonra belli olacak. Geride bıraktığımız yılın son çeyreÄŸine ait gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) verilerini ise nisan ayın başında öğrenebileceÄŸiz. 2011 GSYH verileri artık ilginç deÄŸil. Hemn herkes 2011’deki büyüme oranının yüzde 8 civarında olacağında hemfikir. Oysa bu yılın büyüme oranının ne olacağı hakkında oldukça geniÅŸ bir aralığa yayılan öngörüler var. Resmi tahmin ise yüzde 4. Daha önce verdiÄŸim öngörüm hatırlarsanız yüze 1-3 arasında idi. Uluslararası kurumların ve analistlerin öngörüleri yüzde 0 ile yüzde 5 arasında deÄŸiÅŸiyor.
Bu geniÅŸ öngörü aralığı hiç şüphesiz belirsizliÄŸin çok yüksek olduÄŸunu gösteriyor. DiÄŸerlerine kıyasla daha düşük büyüme öngörülerinin temel nedeni, Türkiye’ye yönelik uluslararası fon akımlarının 2012’de belirgin biçimde azalması olasılığı. Bunun arkasında ise Avrupa’daki bankaların bilançolarını keskin biçimde daraltmaları olasılığı yatıyor. Son yazımda belirtmiÅŸtim ama önemli; tekrarlamakta zarar yok:
ECB’nin kararlarından önce Avrupa’daki bankalar temelde üç güçlükle karşı karşıya idiler: Birincisi, kendi çıkardıkları tahvillerin geri ödemesini yapmalarını saÄŸlayacak miktarda yeniden tahvil ihraç etmekte ve dolayısıyla fon bulmakta Mayıs 2011’den beri zorlanıyorlardı. Ä°kincisi, sorunlu Avrupalı ülkelerin devlet tahvillerinin deÄŸerlerinin düşmesi bu tahvilleri tutan bankaların bilançosunu olumsuz yönde etkiliyordu. Üçüncüsü, Avrupa Bankacılık Otoritesi bankaların yaklaşık 120 milyar avro sermaye açığı olduÄŸunu saptadı ve bankaların (sermaye yeterlik oranlarını saÄŸlamak üzere) bu açıklarını Haziran 2012 sonuna kadar kapatmalarını istedi. Otorite’nin taze sermaye bulmayı ÅŸart koÅŸmamsı, bankalara isterlerse bilançolarını küçülterek de sermaye yeterlik oranını saÄŸlayabilmelerine izin vermek anlamına geliyor. Gerçi, ‘bankaların bilançolarını küçültmemeleri için her ÅŸey yapılacaktır’ tarzında bir retorik de var ama bankaların açtıkları kredileri keskin bir biçimde azaltacakları beklentisi de vardı.
Bu olasılık, yukarıda özetlediÄŸim ECB kararlarının alındığı Aralık 2011’e kıyasla daha az ama yine de yüksek bir olasılık. Bu olasılığı azaltacak her geliÅŸme Türkiye’nin 2012 büyümesi açısından olumlu olacak. Yukarıda tartıştığım gibi ihracattan büyümeye olumlu bir etki beklememek gerekiyor. Öte yandan, bir yandan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Haziran 2011’de aldığı kararlar, diÄŸer yandan Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri oldukça oynak bir hale getirmesi ve dolayısıyla kısa vadeli borçlanma maliyetinin belirsizliÄŸini artırması kredi piyasasını etkiledi. Ayrıca, piyasa faizlerinde belirgin bir yükseliÅŸ gerçekleÅŸti. 2011’in son çeyreÄŸinde Avrupa’daki durumun kötüleÅŸmesi ve risk alma iÅŸtahının azalması da kredi piyasasına aynı yönde etkide bulundu. Bu nedenlerle kredi arzı artış hızında son aylarda önemli bir azalma var. Bu geliÅŸme, en azından yılın ilk yarısında iç talebin artış hızını azaltıcı yönde etki yapacak.
Dikkat ederseniz 2012 büyüme oranını belirleyecek üç önemli unsura deÄŸindim. Bunlardan son ikisi (ihracat ve kredi arzı), risk alma iÅŸtahı azalmasa da, beklenen geliÅŸmeler ve 2011’e kıyasla daha düşük bir büyüme hızının beklenmesinin -mesela yüzde 5- arkasındaki temel nedenleri oluÅŸturuyorlar. Büyüme oranının yüzde 5 düzeyinden yüzde 0’a doÄŸru ne ölçüde yönleneceÄŸini ise ilk unsur, yani risk alma iÅŸtahı belirleyecek. Az önce belirttiÄŸim gibi bu açıdan Ocak ayı olumlu geçti. Ama bunun sürdürülebilirliÄŸinin hiç garantisi yok.