Bir önceki senenin kapanış seviyesine göre bu yılın ilk ayında, döviz sepeti bazında Türk Lirası’nın yüzde 7’yi aÅŸan oranda deÄŸerlendiÄŸine tanık olduk. Bu sonuçta geliÅŸmiÅŸ ekonomiler kaynaklı parasal geniÅŸleme öngörüsüne baÄŸlı küresel beklentiler yanı sıra Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın uygulamaları etkili oldu. Kısa vadede bir rahatlama yaÅŸandı, riskten kaçınma eÄŸiliminin etkisi sıfırlandı; asıl önemlisi bu durumun ne kadar süre devam edeceÄŸi bilinmiyor ve küresel düzeyde hareket yeteneÄŸi daralmayı sürdürüyor. Bu aÅŸamada özkaynaklarına göre ciddi boyutta net döviz borcu olan kurum ve sektörlerin ne yapacağı veya yapmayacağı konusu önem kazanıyor. Mevcut ortamı fırsat olarak görüp taşıdıkları kur riskini azaltmaya mı çalışacaklar, yoksa rehavete kapılıp büyütmekte ısrar mı edecekler?..
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız soru kritik önem taşıyor, zira Türk Lirası’nın deÄŸeri konusunda bundan sonra yaÅŸanacak eÄŸilimlerde bugüne kadar olduÄŸu gibi küresel koÅŸullar daha belirleyici olacak. Bu sebeple taşınacak risk konusundaki tercihin içerideki uygulamalardan çok küresel belirsizliÄŸin dikkate alınarak verilmesi gerekiyor; istisnaları bir kenara bırakacak olur isek bu konuda karar verecek kesimler bugüne kadar basiretli tercih yapamadı, konumunun gerektirdiÄŸi kadar profesyonel olamadığını kanıtladı. Ä°ÅŸinin gereÄŸini yapamadı, piyasa eÄŸilimleri tarafından yönlendirildi. Türk Lirası deÄŸer kaybettiÄŸinde kayıplarının uykularını kaçıracak ölçüde büyümesini seyretti, aksi ihtimalde ise rehavete kapıldı ve risk algılaması körleÅŸti. ProfesyonelliÄŸin kayıpları sınırlı tutmak, bunu mümkün kılacak öngörü ve basiret gerektirdiÄŸi çoÄŸu kez unutuldu. OlumsuzlaÅŸan küresel koÅŸullar, içeride uygulanan politikalar, sektörel dengesizlikler de bu sonuca katkı yaptı. Riski azaltma niyeti olduÄŸunda, döviz kuru ve faizlerin yüksekliÄŸi, pasif kalmasının bahanesi oldu, aksi olduÄŸunda baÅŸarılı olmak adına taşıdığı riskleri hesapsızca büyütmekte sakınca görmedi!.. Mikro düzeydeki bu durum, makro düzeyde Türkiye ekonomisinin belirsizlik ve kırılganlığını artıran temel unsurlardan biri oldu.
Bu aÅŸamada mali sektörün stratejilerinin ve ülkemizde uygulanan politikalarının basiretli yaklaşımı engellediÄŸini dikkate almamız gerekiyor. Türk Lirası deÄŸer kaybettiÄŸinde bankalarımız, kurumsal müşterilerinin forward ve kredi limitlerini daraltıyor, onları sakin bir ÅŸekilde oturmaya ve mevcut risklerini taşımaya mahkum ediyorlar. Mali sektördeki bu yaklaşım ise bir yandan olumsuz dış koÅŸullardan, diÄŸer yandan Merkez Bankası’nın olumsuz duruma iliÅŸkin para politikası uygulamalarından kaynaklanıyor. Bu tablo tasarruf açığı olan bir ekonominin giriÅŸimcilerinin daha basiretli olma yönündeki geliÅŸimlerini engelliyor. Taşınan riskler büyüyor, iÅŸi yönetmesi gereken profesyoneller daha önce aldıkları riskler tarafından yönetiliyor. Bu kısır döngü zaman içinde rekabet koÅŸullarının daha da olumsuzlaÅŸmasına ve potansiyel istikrarsızlığın büyümesine katkı yapıyor, olumlu küresel koÅŸullara olan bağımlılık giderek büyüyor. Gerek kamu, gerekse mali sektör dış koÅŸullar iyi iken herkesi daha fazla risk almaya teÅŸvik ediyor, durum tersine dönünce hem kaderine terkedip yalnız bırakıyor, hem de sakin olmasını istiyor!.. Zaman içinde kimseye bağımlı olmadan kendi ayakları üzerinde durabilen kurum sayısı hızla azalıyor.
Bu aşamada sormak gerekiyor, yönlendirilenlerin çaresizliği arttıkça yönlendirenlerin başarılı olmaya devam etmesi mümkün müdür? Veya tehdit veya teşvik ikilisi ile yaratılan beklentilerle yönlendirilenler, bi zbu filmi çok gördük diyerek tavır değiştirir ve neler yaşanır? Ya da küresel koşullar daha da olumsuzlaşır ise bunun sonu nereye varır?.. İstediği gelişmeler ile hiç yaşamak istemediği durumlar arasında sağlıklı bir denge kurmayı başaramayan, bu nedenle basiretli olamayanların geleceği olamaz.
Küresel olumsuzlukların derindeki sebebi de büyük ölçüde kısa vadeli beklentilerle yönlendirilmek ve bu süreçte olmaz ise olmaz nitelikteki temel ilkeleri ihmal etmekten kaynaklanmış olabilir…
Küresel ve ulusal durum Van’daki Bayram Oteli’ni anımsatıyor, yıkılmadıkça kırılganlık artışı görmezden geliniyor ve “Kral Çıplak” denemiyor.
Fiyat istikrarı peşinde hesapsızca koşmanın bedeli bu kırılganlık artışı ise herkesin yaptıklarını sorgulaması gerekmez mi?..