Aralık ayında ralli bekleniyordu, hani hatırlarsınız “Noel Baba Rallisi”. Olmadı, zira AB’nin durumundan kimse emin olamadı! Ardından Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 3 yıllık yüzde 1 sabit faizle fonlaması gündeme oturdu. 523 banka 498 milyar euro borçlandılar. Yine de piyasalarda bir türlü “beklenen ralli” gerçekle∫emedi ve yıl kapandı.
Ralli gelmedi, gelemedi derken sebep anla∫ıldı. S&P’nin Kasım ayında “yanlışlıkla” dü∫ürdüğü Fransa’nın AAA notunun gerçekte düşme tehlikesi ufuktaydı. Nitekim düştü de… Beraberinde 8 AB ülkesinin notu da 1-2 kademe düşürüldü. Bunun piyasaları olumsuz etkielemsi beklenirken adeta tam tersi oldu. Karar sonrasında euro bir ara 1.2622’ye kadar geriledi, o kadar. Hisse senedi piyasaları tınmadı neredeyse. Kısa bir şaşkınlıktan sonra geçtiğimiz haftanın başından itibaren hem hisse senedi piyasaları hem de euro sanki notlar düşürmemiş de arttırılmış gibi bir “tavır” sergiledi. Endekslerde ciddi yükselişler olurken euro, dolar karşısında dün 1.2986’ya kadar yükseldi!
Ne var bu yükselişlerin ardında derseniz belki de tek açıklama “likidite tiryakiliği” olacaktır. Geçtiğimiz haftanın “negatif” haberi sadece S&P’nin 9 AB ülkenin notu düşürmesi değildi. Moody’s de benzer yönde bir indirimden söz ederken AB için asıl darbe Dünya Bankası’ndan geldi. Dünya ekonomisinin büyüme tahminin yüzde 2.5’e düşürürken AB’nin yüzde 0.3 daralacağını açıkladı. Avrupa hisse senedi piyasaları bu tahmini hiç mi hiç ka’ale almadılar. Zira notu indirilen İtalya, Portekiz, İspanya bu hafta içinde yapmış oldukları borçlanmaların hem miktar hem de faiz olarak not indirimi öncesine göre çok daha iyi koşullarda gerçekleşltirmişlerdi. Sağolasın ECB ve onun 3 yıllık likiditesi. Şubat ayı sonlarında yeni bir ihale ile daha da fazla likidite verecek ECB. Piyasalar bu arada ECB’ye dönen bu likiditenin reel ekonomiye neden girmediğini demek sorgulamıyorlar. Bu likiditenin ekonomiye dönmüyor olması değil mi zaten ekonomik daralmayı getirecek olan? Diğer yandan AB bölgesi ekonomik olarak daralırken; doğal olarak şirketlerin kârları da daralacak; şirketlerin değerleri (dolayısıyla hisse senedi fiyatları) nasıl artacağı da şimdilik kimsenin umurunda değil! Yeterki bu “tiryakilere” yeni likidite verilsin.
ECB’nin likiditesi yetmezse diye IMF de devreye girdi geçen hafta! Bu da “tiryakiler” için iyi haberdi. Biri olmazsa, diğerinden “müptela olunan likidite” temin edilecekti. Zımni bir garantiydi bu! Hafta içinde IMF önümüzdeki dönemde “üyelerinin” duyacakları ek fonlama ihtiyaçları için 600 milyar dolarlık daha “limit” artıtırmak istediğini açıkladı. Küresel ekonomide yaşanabilecek darboğazlar nedeniyle önümüzdeki yıl içinde 1 trilyon dolara ihtiyaç duyulabileceğini söylüyor IMF. Halühazırca 380 milyar dolarlık kaynağı olan IMF şimdiden önlem alıyor!
Büyük kısmı AB için kullanılacağı öngörülen bu fonlar için ‘muhtemel kullanıcı’ AB ülkeleri bu artışın yaklaşık 200 milyar dolarını garanti etmişler. Eh, ne de olsa kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezmiş…
Ancak; Kanada, ABD, Japonya ve G.Kore yeni artış yapılmadan önce, Avrupa’nın atacağı adımları; (Yunanistan ve mali birlik v.b) görmek istediklerini açıklamış durumdalar. ABD için bir başka sorun daha var. Teknik olarak oy hakkına bağlı olarak en yüksek katkıyı yapması beklenen ABD için “kaynak” sorunu var. IMF’ye sağlanacak kaynak için ABD Hazinesi’nin bir yerlerden borçlanma limiti yaratabilmesi lazım ki, fon bulabilsin ve IMF’ye kaynak aktarabilsin. Kendi ihtiyaçları için limit problemi yaşayan ABD Hazinesi’nin IMF’ye yardım edeceğini varsayalım, geçelim… Piyasalar için nereden geldiğinin bir önemi yok, yeterki bol ve ucuz likidite gelsin. Tıpkı uyuşturucu müptelaları gibi….