Küresel düzeyde risk alma iştahı ve finansman imkânlarına ilişkin belirsizlik, daha nöceki dönemlere göre isabetli tahmin olasılığını önemli ölçüde azaltıyor. Eğer yaşanacağı öngörülen parasal genişleme risk alma isteği ile desteklenir ise yaşanacaklar ile aksi ihtimalde gündeme gelecek eğilimlerin taban tabana zıt senaryolara işaret etmesi bu sonuçta etkili oluyor. İşin tuhafı sözkonusu uç senoryalardan hangisinin Türkiye ekonomisi açısından daha az olumsuz olabileceğini de öngörmek zorlaşıyor.
Bir an için gelişmiş ekonomi merkez bankalarının parasal genişlemeye devam ettiğini, gerek yatırımcılarda, gerekse mali sektör kurumlarında risk alma isteğinin de arttığını varsayalım. Bu durumda hem sermaye piyasalarında, hem de emtia piyasalarında hatırı sayılır yükselişler yaşanabilir. Bu veya benzeri bir senaryonun gerçekleşme şansı pek yüksek görünmüyor. Zira parasal genişleme ve risk alma isteğindeki artışın yarattığı sonuçlar hem devamlılığı engelliyor, hem de yarattığı dalgalanmalar nedeniyle kırılganlığı artırıyor. Ülkemizin etkili ve yetkili kesimleri ise bu tür bir senaryoyu tercih ediyor. Zira ancak bu olasılıkta sınırlı da olsa tercih yapma şansı gündeme gelir iken zorunluluklar azalıyor. Eğer parasal genişleme olur da risk alma iştahı belli bir düzeyin üzerine çıkmaz ise ciddi boyutta cari açığı veya bütçe açığı ile borç sorunu olan ekonomilerin dış finansman imkanları daralıyor; sorunlar ağırlaşır iken içine düşülen kısır döngüden çıkmak zorlaşıyor. Temel sorun ise parasal genişleme ile spekülatif karakterli risk alma isteği arasındaki uyumsuzluktan ağırlaşmış sorunların gelecek üzerindeki büyüyen ipotekten kaynaklanıyor. Parasal genişlemenin bir kere yapılması, bunun orta-uzun vadeli yatırım anlamında risk ama isteğini uyarması ve devamlılığın sağlanması mümkün olamıyor.
Biraz daha somutlaÅŸtıralım: Euro Bölgesi’nin kalıcı çözüm üretme ÅŸansı yok ve bu nedenle günü kurtarma amaçlı ve parasal geniÅŸlemeye dayalı yaklaşımların çözüm olduÄŸu iddia ediliyor. Böyle bir süreçte euro tüm paralara karşı deÄŸer kaybediyor. Gerek Euro Bölgesi’ne, gerekse küresel ekonomiye iliÅŸkin durgunluk endiÅŸeleri artıyor, risk alma isteÄŸi açığa çıkamıyor. Emtia ve sermaye piyasaları yukarı hareket yapamıyor, saÄŸlam liman arama ihtiyacı artıyor, saÄŸlam liman arama ihtiyacı artıyor. Euro Bölgesi bankalarının durumu ve muhafazakâr tavrı bu sonuçta kısmen etkili oluyor. Parasal geniÅŸleme ekonomiyi hareketlendiremiyor. GeliÅŸmekte olan ekonomilerin durgunluktan çıkamayışı, geliÅŸmekte olanların ise potansiyelini kısmen tüketerek sorunlu hale gelmesi hareket yeteneÄŸini sınırlıyor. Mevcut beklentilerde bir deÄŸiÅŸiklik olmaz ise Türkiye için dış finansman imkânlarında önceki yılları aramak durumunda kalabiliriz.
Türk Lirası son bir aydaki dalgalanma bandında gezinebilir. 2012 genelinde istisnai günlerin toplam içindeki payı arttıkça ortalama fonlama maliyeti daha yüksek seviyelerde olabilir ve enflasyonda umulan gerileme yaÅŸanmayabilir. Bu olasılıkta içerde kredi hacminde yaÅŸanacak artış nispeten sınırlı kalır, iç talep daralır, bütçe gelirlerinde yaÅŸanacak gerilemeyi telafi etmek zorlaÅŸabilir. Kentsel dönüşüm, 2B arazileri ve bedelli askerlik gibi tasarımların bütçeye yapacağı katkı öngörülenin gerisinde kalabilir. Zira dış finansman imkanlarındaki daralma yalnız kredi hacmini deÄŸil, kredi desteÄŸine bağımlı uygulamalarını da olumsuz yönde etkiler. Ekonomi daralır, enflasyon umulan oranda gerilemez ve iÅŸsizlik artabilir; cari açık öngörülenenin de altına iner iken bütçe açığı büyüyebilir. Bu olumsuzlukları gidermek adına Merkez Bankası’nın devreye girmesi ise durumu düzeltmek yerine belirsizlik ve kırılganlık artışına katkı yapabilir.
2012 senesinin nasıl başladığını gördük, biliyoruz fakat ne tür gelişmelerni gündeme geleceğini ve yaşanacak dalgalanmaların hangi boyutlara ulaşabileceğini tahmin edemiyoruz. Sadece her olasılığı dikkate almanın ve tedbirli olmanın kritik önemde olacağını görebiliyoruz.