Sağda solda neredeyse futbol taraftarı ağzıyla ‘tartışma’ yapılıyor. Ama amaç taraf olmak değil, doğruyu bulmaya çalışmak.
Bu alışkanlıktan daha önce de yakındım. Öte yandan oldukça eğlenceli de geliyor bana. ‘Kategorize’ etme alışkanlığı bayağı yaygın bu ülkede. “Başka hangi ülkelerde bu kadar yaygındır” sorusunun peşine düşmek ilginç bir araştırma konusu olabilir. Olmasına olur da önemli bir ölçme sorununu göz ardı etmemek gerekir. Hadi ölçüm için birtakım ‘metreler’ buldunuz diyelim, nasıl uygulayacaksınız? Korkunç bir çaba gerektiriyor.
Şükürler olsun; yeni bir kategoriye daha sahip olduk: ‘Merkez Bankası’nın yaptıklarını doğru bulanlar’ bu tarafa, ‘Merkez Bankası’nın yaptıklarını yanlış bulanlar’ o tarafa. Ha gayret, yakındır ‘Merkez Bankası’nı sevenler’ kategorisinde olanlara karşılık ‘Merkez Bankası’nı sevmeyenler’ kategorisinin de boy göstermesi. Hani Merkez Bankası’nı bilmesem neyse; idare merkezi binası Ankara Ulus’ta sevimsiz beton bir bina. Kabul edersiniz ki insanın böyle bir binaya karşı sevgi duyguları içinde olması için –hadi başka bir sıfat kullanmayayım- bir miktar ‘garip’ olması gerekmez mi sizce? Bu durumda ‘sevgi’ üzerine kurulu bir kategorileştirme bilimsel de değil. Sonuçta ‘Merkez Bankası’nı sevenler’ grubuna koyabileceğiniz hani belki bir-iki ‘garip’ taraftar çıkar ama onların dışında o kategoriye koyacak kimse bulamazsınız. Demek ki ‘metre’ yanlış; böyle kategorileştirme olmaz.
Belki de doğru metre Merkez Bankası’nın binası değil de Merkez Bankası’nda çalışan insanlardır. Olamaz mı? Olabilir ama ‘ufak’ bir sorun var. Yaklaşık 5 bin çalışandan söz ediyoruz. 5 bin kişinin tümüne birden ‘sevgi’ duygularıyla donanmış olmak ya da 5 bin kişinin tümünden nefret etmek, eh bu da oldukça ‘garip’ olurdu. Muhtemelen bu sorunlar nedeniyle henüz ‘sevenler/sevmeyenler’ kategorisine gelmedik.
Dolayısıyla, ‘yaptıklarını yanlış bulanlar/yaptıklarını doğru bulanlar’ ayrımına dönmekte yarar var. Dönünce aklıma Merkez Bankası’ndayken bir ara sık kullandığım “Para politikası bir miktar sanata benzer” özlü sözü takılıyor. Uzun yıllar bir yerlerde yazılı olarak görmeyince bu özlü sözü ben buldum kuruntusuna kapılmak üzereydim ki geçenlerde yeniden göz attığım bir makalede rastladım. Muhtemelen oradan takılmış. Söz, para politikası kuramına katkıları olan, aynı zamanda uygulamada merkez bankacı olarak da çalışmış bulunan Alan Blinder’e aitmiş. Tam olarak şöyle demiş: “Para politikasına iki taraftan da bakmış bir kişi olarak, uygulamada merkez bankacılığının bilim olduğu kadar sanat olduğunu da itiraf etmeliyim. Bu kasvetli sanatı icra ederken yine de bilimi her zaman yararlı buldum.” Meraklısına not: 1997’de Journal of Economic Perspectives’deki makalesinde geçiyor.
Mesela döviz müdahalelerini alın. Yönetici konumunda bir merkez bankası çalışanı iseniz bir ‘hissiyatınız’ gelişiyor. Bu hissiyat gökten inmiyor elbette. Size bir dolu bilgi akıyor. Döviz müdahalesinin zorlarsanız bilimle biraz ilişkisini kurabilirsiniz. Mesela hangi koşullarda sterilize etmenin yararlı olduğunu anlamak için iktisat kuramından yararlanabilirsiniz. Ama döviz müdahalesinin büyük ölçüde ‘sanat’a girdiği de açık. Bu müdahaleleri tartışanların da kendi ‘hissiyatları’ var. Sonuçta şu ya da bu yönde bir şey söylediğinizde, ‘iki kere iki dört eder’ gibi değil ki; elbette tartışmalı bir şeyler söylüyorsunuz. Gerekçelerinizi de belirtiyorsunuz. Kategorileştirme işini sevenlerin yerinde olsam (sevimsiz bir iş; iyi ki değilim) döviz müdahaleleri hakkında yazılanları ve söylenenleri dikkate alarak bir sınıflama yapmazdım.
Ama fiyat istikrarına ve finansal istikrara ilişkin para politikası uygulaması öyle değil. Bilimsel tarafı çok daha ağır basıyor. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın son uygulamalarını bilimsel bir çerçevede ele alıp değerlendirmek gerekiyor. Oysa sağda solda neredeyse futbol taraftarı ağzıyla ‘tartışma’ yapılıyor. Ama amaç taraf olmak değil, doğruyu bulmaya çalışmak. O doğru herkese lazım çünkü. Bu arada daha önce sözünü ettiğim çalışmamın (para politikasında yeni arayışlar) TEPAV internet sayfasına konulduğunu da belirteyim.